Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Çokbilmişlere Cevaplar Yazı Dizisi 4: Hipotezler, Kanunlar, Teoriler ve Bilim

Daha önce yazılması gereken bir yazıyı şu anda yazıyorum, sanırım ilk bununla başlasaydık çok daha iyi olacaktı, çünkü aslında bu "çokbilmiş" kendinden emin ve bilgisizliğinin farkında olmadan yorum yapan insan tipi en çok bu ve bununla bağlantılı konularda yorum yapıyor. O halde bu kavramların ne olduklarını ve gerçekte bunların bilime nasıl katkı sağladıklarını açıklayalım. Başlıktaki sırayla gidelim, ilk başta hipotezin ne olduğu ile başlayalım. Hipotez, bir probleme getirilien henüz kanıtlanmamış bilimsel çözümlerdir. Örneğin, kendimizi 1600'lü yıllarda, Isaac Newton'un yerine koyarak dünya üzerinde herhangi bir yerde serbest bırakılan cisimlerin neden yere düştüklerini düşünmek ile başlayalım. Bu benzetme tabii ki -fazlasıyla-eksiktir, fakat şu anda amacımız yalnızca hipotezin ne olduğunu anlatmak. Eğer bir cisim serbet bırakılınca düşüyorsa, o halde ona etki eden bir kuvvet olmalıdır, bunu zaten biliyoruz. O halde bir şeyin ona kuvvet uygulaması gerekiyor, bu
En son yayınlar

Çokbilmişlere Cevaplar Yazı Dizisi-3: Kuantum Dolanıklılığı

Uzun zamandır yazmamakla birlikte fizik hakkında da yazmamıştım. Ve yarım bıraktığım yazı dizime devam ediyorum. Bu defa konu, son zamanlarda fenomen olmuş, aslında her zaman fenomendi, bir konu, kuantum dolanıklılığı... Peki nedir bu? Aslında bunu basitçe şöyle ifade edebiliriz: Parçacıkların birbirleri ile haberleşmesi, ya da birbirinin "durumlarından" haberdar olması. Daha bilimsel bir açıklamayla, iki ya da daha parçacığın birbirinden ayrı ele alınamaması, en bilimseli ise iki parçacığın aynı kuantum durumunda, aynı dalga fonksiyonu ile tamınlanması. Peki nasıl oluyor bu? Aslında nedenini tam olarak bilmiyoruz ama olduğundan eminiz. Pek fazla zaman olmadı, ışınlanma ile ilgili haberleri duymuşsunuzdur, uyduya fotonun ışınlandığını söyleyen haberleri demek istiyorum. Aslında burada bir hata var, doğrudan "foton" ışınlanmıyor, "bilgi" ışınlanıyor. Bu deneyin aslında geçmişte yapılmış bir deneyin hemen hemen aynısı, sadece bir uyduya yapılıyor. Buna d

Nefret

Tamamdır, yine "tek kelime" başlıklı "kavram irdelemesi" için bir yazı yazıyorum. O zaman bu "kavram irdelemesi"ne başlayalım. O halde soruyu soralım, nefret nedir? Arthur Schopenhauer şunu söylüyor: "Ne sevgiye ne de nefrete yol açmamak dünya bilgeliğinin yarısıdır: hiçbir şey söylememek ve hiçbir şeye inanmamak da öteki yarısı." Bu konuda haklı olduğunu düşünüyorum, ama benim bahsetmek istediğim şey bu değil, yani bahsedeceğim "nefret" kavramı buradakinden başka bir çeşit. Belki bu söz üzerine de başka bir zaman bir şeyler yazarım. Ancak şu anda diğer "nefret" kavramından, yani sevgi ile bağlantılı olan değil de daha önce yazdığım kaos ile bağlantılı olan bir nefret kavramından bahsediyorum. Aslında, burada "nefret" sözcüğünün başına "saf" sözcüğünü ekleyerek bu ikisinin birbirinden ayırt edilmesini kolaylaştırabiliriz, dikkatli şekilde irdelenirse, zaten sevgiye bağlı olan nefretin, dolayısıyla sevginin

Teleoloji

Pekala, yeniden bir felsefe yazısıyla karşınızdayım. Neyse, zaman kaybetmeden devam edelim ve konuya girelim, sabırsızlanıyorum!!! Teleoloji nedir, sanki kulağa bilim dalı gibi geliyor, fakat değil, bu da bir felsefi kavram. Peki nedir bu teleoloji? Temel olarak, her şeyi nedenler ile temellendiren bir görüştür. Kulağa determinizm gibi geliyor. Determinizmden farklı olarak teleoloji, her şeyin bir nedene dönük olarak hareket ettiğini öne sürer. Yani bambaşka dünyalar. Olacak olan varsa olur, mantığını temel alır, ki bu kesinlikle istenen bir şey değildir. Pekala, bu kadar mı? Evet, bu defa kavram tanımı bu kadar. Fakat kavram tanımının bu kadar olması, yol açtığı şeylerin bu kadar olduğu hakkında bilgi vermez, örneğin tarafsız bir bakış açısı teleolojinin yöneldiği bir amacın olmadığını bulabilir, bu da aslında büyük sorunlara yol açacaktır. Güle güle teleoloji...

Kaos

Uzun zaman aradan sonra, ve sonunda, tekrar devam ediyorum. Bu defa, belki de yazdıklarımın en önemlilerinden biri olacak, çünkü tanımlamalarımızın yazının başlığının kelime anlamı ile benzer olduğunu gösterecek bir yazı olacak: "Kaos" Tamam o halde, giriş için bu kadar yeterli olabilir. Kaos nedir, nerededir, nedendir ya da vs. soruları olacak. Aslında, "soru"nun kendisinin kaos olması, tanımlamalarımızın neden kaos olduğunu açıklayabiliyor, peki sorular neden kaos oluşturur? Basitçe, her sorunun aynı şey olmadığını söyleyebiliriz, yani hepsi kaos oluşturmaz, fakat cevapları olduğu sürece. Cevap bulunamayan sorunun kaos oluşturma potansiyeli vardır, aslında potansiyel olarak değil, doğrudan bir kaostur. Eğer, en az bir sorunun dahi bir cevabı yoksa, cevabının henüz bulunamamış olması, olmadığı anlamına gelmez, fakat eğer gerçekten bir cevabı yoksa o zaman "kaos" dediğimiz şey bütün sorulara yansır. Yani tüm soruların cevapları "yıkılır" ve kao

Günlük Yaşamda Kullanılan İfadelerin Felsefi Değeri

Bu yazıda, günlük yaşamda kullanılan ifadelerin felsefi değerlerini, genelde yanlış kullanılan ifadeleri ele alacağım. Siz bunlara safsatalar da diyebilirsiniz. İlk safsata ile başlayalım, " Argumentum ad hominem ". Bu kelimeler bizler için ne ifade ediyor? Bu şu demek, birinin söylediğinin doğruluğunun ya da yanlışlığının kişiyle bağlantılı olduğu savı. Yani, birini düşünün. İnsanların alışılmışlarının dışında davranıyor, toplum da ona iyi bakmıyor. Genel olarak bu toplumda bu kişinin sözü doğrudan yanlış kabul edilecektir, çünkü o kişi pek de tekin değildir. Tabii ki, öyledir İkincisi, " Argumentum ad populum ". Bu şu demek, eğer ki toplumun çoğunluğu aynı şeyi söylüyorsa o şeyin doğru olduğu savı. O kadar kişi bir şey biliyor(!) da söylüyor. Tabii ki, öyledir. En çok kullanılan biri daha:" Argumentum ex silento ". Bu da şudur: Eğer bir tartışmada biri susuyorsa o haksız olduğu savı. Çünkü söyleyecek bir şeyi yoktur ki! Tabii ki, öyledir. Ve bir

Yöntemler ve Mekanizmalar Üzerine

Bir şeyi ne ile yaparsınız? Bir sistemin işlemesini sağlayan şey nedir? Evet, bunlar mekanizmalar sayesinde olur. Peki ideal mekanizma nasıl olmalıdır? Sistemin dinamizmi, mekanizmalarının ne kadar dinamik olduğuna bağlıdır. Peki nasıl dinamik olunur? Dinamik olmak, zamana uyum sağlamaktır. O halde zamana uyum sağlamanın yolu nedir? Zaman neden sistemleri yıpratır, aşındırır? Bunun cevabı, sistemlerin zaman içinde katılaşması ve bununla birlikte yeni fikirlerin bu sistemi yıkmasıdır, eğer ki sistem bunlara uyum sağlayabilirse bu durum ortadan kalkabilir. O zaman bir mekanizma olarak eklektisizm örnek gösterilebilir. Devam edelim, mekanizmaların dışında yöntemler vardır. Mekanizmaların günlük hayattaki karşılığı yöntemdir. Hatta, duruma göre değişken şekilde, şunu diyebiliriz ki önemli olan ne yaptığın değil, ne amaçla ve nasıl yaptığındır. Yöntemler ve mekanizmalar arasındaki belirgin fark, yöntemlerin dinamik olmaya ihtiyaç duymamasıdır, mekanizmalar daha geniş çaplıdır ve çoğu