Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Her Şeyin Başlangıcına Bir Bakış

Şimdi de geriye dönelim, her şeyin başlangıcına... Var dediğimiz şeyin olmadığı ana... Ne oldu o da bir anda varlık ve beraberinde yokluk ortaya çıktı? Varlığın var olmak için var olmaya ihtiyacı mı var? Ya da var dediğimiz şeyin olmadığı ne olabilir? Her ne kadar bazıları insanı "evrendeki" en zeki varlık olarak da tanımlıyorlarsa da, bu sorulara cevap verebilecek insan olduğunu düşünmüyorum. Ama yine de biz, en iyi yapabildiğimiz işi yapıp soruları sormalıyız. Önemli olan cevap almak değil, soru sormaktır. Şu anda bu sorular hakkında pek fazla bir şey veremiyoruz. Fakat, fizik bize evrenin bir patlamayla ortaya çıktığını söyler. Evet, bu büyük bir kademe! Fakat bu, fizikteki her gelişme gibi bir soruyu cevaplamaktan çok daha çok soru açığa çıkarıyor: Bu patlamadan önce ne vardı? Patlayan şey neydi? Az önce ve daha da önce, insanın bu soruları tam olarak cevaplayamayacağını söyledik, peki neden, şimdi biraz da buna değinelim. Varlıkta olan, varlıkta olanı anlayabilir sad

Varlık ve Yokluk

Devam! Yine aynı seviyede devam ediyorum.Bu defa yokluğu anlatacağım, ama neden başlıkta varlık var? Varlık olmadan yokluk olur mu? Ya da arada fark var mı? Varlığı tanımlamak için yeterince zeki varlıklar olduğumuzu düşünmüyorum. Çünkü bilebildiğimiz şey sadece kendi varlığımız iken bunu yapmak mümkün değil. O zaman şimdi devam edelim, ve soruları sormaya başlayalım: Yokluk ile varlık arasında fark ne? Bunu cevaplamak için varlığı nasıl bildiğimizi düşünelim. Düşünüyorsak, varız. Peki nasıl yok oluruz? Ya da yok olan bir şeyi düşünebilir miyiz? Deneyin, yok olmak eğer olmamak manasında ise bu blogda edindiğiniz felsefi düşünme birikimi ile yok olan bir şey bulmaya çalışın, sonucunuzu bekleyeceğim. Sorunun cevabını veriyorum, bulamayacaksınız. Eğer ki olmayan bir şeyi bulamıyorsak bu şu anlama gelir; şu halde yokluğun anlamı olmayan değildir. Bu halde şunu da bulabiliriz ki yokluk da vardır. Aslında bu da şu demek, yokluk ile varlık arasında fark yoktur! Oldu mu? Yine yorumları b

İnsan

Bir yazı daha, en son başladığımız daha üst seviye yazıların ikincisi... Bunda ne konudan bahsedeceğim:"İnsan" İnsan nedir? Klasik başlangıç sorumuz, bir şeyin ne olduğunu bilmeden onun hakkında felsefe nasıl yapabiliriz? Ya da o, zihnimizde oluşmadan onun varlığından nasıl haberdar olabiliriz? Bütün bu soruların "insan" sözcüğü ile ne ilgisi olduğunu düşünüyorsan eğer, okumaya devam et. İnsan, biyolojik bir varlık. Peki bu biyolojik varlığa neden "insan" diyoruz? "İnsan" kelimesi ne vasıflar taşıyor da biz bunu o vasıfların olduğu varlığa isim olarak veriyoruz? Eğer bunu Descartes'a sormuş olsaydınız, muhtemelen cevabı "Düşündüğünün üzerine düşünen varlık" olacaktı, ki ben de aynı fikirdeyim. O zaman "insanı insan yapan" bu şeyi biraz inceleyelim. Düşünmek nedir, onunla başlamak lazım. İnsanı insan yapan şey düşünmek ise, ve de insan bir biyolojik varlık ise biyolojik olarak ona yakın olanlarda da benzer, faka

Sorular

"Sorular Sordular Neden çok Nasıl yok Niçin var?"  "NOT: Yeni bir kademeye başlıyorum, eğer ki daha öncesinde pek okumadıysan geri dönüp tekrar bakmanı tavsiye ederim. " Soru dediğimiz şeyin sorusunu sormalıyız kendimize. Haydi birlikte soralım: " Nedir soru? " Soru dediğimiz şey, aslında sadece bilmek istediklerimiz için değildir; bütünüyle, bilgi edinmenin tek yoludur. Bilgi edinmek neden bu kadar önemli sorusunu yöneltin, işte sizin bilgiye verdiğiniz değer ortaya çıkacak. Eğer ki ben sana soru sormadan, akıl yürütmeden doğrudan klasik bir şekilde sorunun tanımını yapsaydım, sen bilgiye verdiğin değerin, yani aslında soru sormamızın nedenini kavrayamayacaktın. Sorular üzerinden devam edelim, sorunun nedeni bulduk, amacını da bulabilir miyiz? Denemekten zarar gelir mi? Soru sormanın sınırı yok: Peki ne amaçla soru sorarız? Az önceki rehber sorudan bunu çıkarabiliriz, sadece ve sadece bilgi edinmek için! Ne kadar da kutsal bir amaç, benim için.

Hakikat

Gerçekten uzun zaman oldu. Ve yazacak fırsatı ve ilhamı ancak şimdi bulabilim. Ve işte yine karşınızda kafa karıştırıcı, sorgulatıcı, sınırları zorlayan bir yazıyla daha karşındayım ve konunun da ilgi çekici olduğunu düşünüyorum: HAKİKAT ! Peki nedir hakikat? Hakikatin karşılığı sözlükte gerçek, gerçeğin ise yalan olmayan, doğru olan... Gerçeklik hakkında derin derin düşünmüştük birlikte, fakat gerçeğin ne olduğu hakkında fazla kafa yormadık. Haydi o zaman, devam edelim! Hakikat nedir peki hala bu sorunun cevabını alamadık. Aslında hakikat, yaşanan gerçekliğin(hani şu çok kafa yorduğumuz, ama bir türlü anlayamadığımız şey) nasıl tarif edildiğidir. Evet, aynen de bu. Haydi bunu açıklayalım. Gerçekliği hatırlamakla başlayalım işe. Gerçeklik, zihnimizde oluşturduğu yanılsama idi.(Bu tanım başka yerde geçmiyor.) İşte hakikat ise bu yanılsamayı oluşturan ögelerdir, diğer bir deyişle hakikat gerçekeliğe göre değişiklik gösterir. Örneğin, bir insanın zihninde oluşmuş bir kavram bir gerç

Çokbilmişlere Cevaplar Yazı Dizisi-2:Hadron

Yazı dizisinin ikinci yazısıyla yine buradayım! Bu defa hadronları anlatacağım. Tamam, haydi başlayalım. Nedir hadron? Hadronlar çevrenizdeki her şeyi oluşturuyor, karanlık madde de dahil. Tabii bir teoriye göre. Bunu  anlatmayacağım, fakat araştırabilirsiniz. Size bir örnek, bunu anlayabilirsiniz. Ne demek proton? Ya da nötron? Bunu biri size hava atmak amacıyla, bilmiş bilmiş sorduğunda cevabınız "hadron" olabilir. Ama bu yazıyı bu cümleden itibaren okumayı bıraktıysanız eğer, o zaman kalırsınız. Sizi daha önce uyarmıştım. O yüzden siz de devam edin, ben de... Hadron dediğimiz şey, bileşik parçacıklardır. Bunlar genelde yukarı ve aşağı kuarklardan oluşur, mesela bir proton 2 u, 1 d kuarktan oluşur. "u" ve "d" burada yukarı ve aşağı kuarkın simgeleri... Gerçekte de böyle. Bundan başka kuarklar da var. Garip, tılsımlı vb... Neyse, bunlar önemli değil. Devam edelim. Hadronlar iki çeşittir, baryonlar ve mezonlar. Baryonlar üç kuark ya da üç anti-kuarkt

Çokbilmişlere Cevaplar Yazı Dizisi-1: Kuantum Kromodinamikleri

İlk yazı dizime başlıyorum, garip mi geldi? İsim garip değil, sadece farklı. Peki bu ne demek? O zaman devam et okumaya. Fizik belki sizin için bir şey ifade etmiyordu, bu yazıları okurken bile... Ama artık edecek! Size bilmişlik taslayanları tek hamlede tuş etmenin sırrı bende! Ama birkaç uyarı: 1. Bu teknik, fizikçi ya da fizikçi adaylarında işe yaramaz, hatta sizi daha da düşürür. 2. Bu teknik, bu bloğu okuyanlar için işe pek yaramaz. 3. Eğer yazıları dikkatli okumazsanız, rezil olabilirsiniz. 4. Bu tekniğe güvenebilirsiniz, fakat bu nedenler üzerine sizden kaynaklanan, örneğin burada geçen terimleri araştırmamaktan kaynaklanan ekstra nedenler de çıkabilir, sorumluluk kabul etmiyorum Şimdi anlatmaya başlıyorum. Kuantum kromodinamiği, güçlü kuvveti açıklayan teoridir. Peki güçlü kuvvet ne? Aslında güçlü kuvvet, kuarklar arasında bir bağ oluşturup proton gibi hadronları oluşturan kuvvettir ve "gluon" denilen parçacık ile taşınır. Bu aslında temeldi. Peki ne

"Kim"lik?

Kim o kimlik? Aslında "kimlik" mi, "kim" mi? Kimliği olup da "kim"liği olmayan kaç kişi var acaba? Neden bunu dedim? Aslında kimliği olup da "kim"liği olmayan pek çok insan var, asıl soru az önceki değil, bu: "Neden 'kim'liğimiz yok?" Evet, tamamen karmaşık bir başlangıç oldu. Fakat bu karmaşa, toplumlar içinde neden "kim"liği olmayanların olduğu yanında solda sıfır. Peki, neden "kim"liğimiz yok? Genel cümlelerle konuşmayı pek sevmem, ama genelin durumu bu şekilde olduğundan mecburum. "Kim"liği olmayan bir toplum her kimliğe bürünebilir. Bizim durumumuz da buna benziyor, yüce bir "kim"liğimiz var iken bir anda boşluğa düştük... Peki neden? Orası meçhul, kim yaptı bunu bilinmez, zanna da girilmez. Bu yüzden kimin yaptığından değil de neden "kendi kendimizin" bu duruma düştüğü konusuna değineceğim. Az önce söyledim, "kim"liği olmayan bir toplum her kimliğe bürü

Güncelin Bir Çeşit Değerlendirmesi

Evet, uzun zaman oldu. Uzun zamandır yazmamıştım. Peki neden? Yazacak konu neredeyse yok, e okurlardan da konu gelmediğinde ne olacak? İşte sonuç bu. Bunu engellemek için sizlerden bir şey isteyeceğim, peki bu ne? Evet, sizden benim için reklam yapmanızı istiyorum. Bunu yanlış anlamayın, reklam derken tanıdığınız eş, dost, arkadaş vs. ya da sosyal medya hesaplarınızdan blogun linkini paylaşıp kendi düşüncelerinizi yazmak. Pek de zor değil sanırım. Okur sayımın yükselmesi için bu gerekli. Peki bunu neden benim için karşılıksız yapasınız? Bu keyfinize kalmış, size demek istediğim eğer bir şekilde yardım etmek istiyorsanız bunu yapabilirsiniz, hatta daha çok istiyorsanız, gönderdiğiniz kişilerden onların da paylaşmasını isteyebilirsiniz. Aslında bu uzar ama neyse... Bunu yapınca blogu gören her kişi sizin vesilenizle Fizik ve Felsefe'ye karşı yeni bir bakış açısı kazanmış olacak. Neyse, bunu yaparsanız memnun olurum. Ve yazıya başlayalım. Değerlendirme ne demek?("Güncelin Bir Ç

Doğruluk, Gerçekler ve İnsan

Bu üçlü birbiri ile çok ilgili ama biri diğer ikisinden daha farklı, onları kullanıyor, ama işine geldiği gibi. Bu yazı biraz rahatsız edecek cinsten ve bu yazıyı eğer her şey kendi beynimin içindeyse kendi beynimin içindekilere yazıyorum, kısacası aslında neredeysem oradakiler için. İnsan olarak pek çok gerçeğin farkındayız, bunları uygulama kısmına geldiğimiz zaman ise hiçbir şeyin farkında değiliz. Peki neden böyle bu insan denilen mahluk? Açıkçası, benim de anlamadığım nokta burası. Belki sadece izlemekle yetiniyorum bazı şeyleri ve neden böyle yaptığımı bilmiyorum. "Ben de insanım." demek isterdim ama insanın yaptığını görünce... İnsan dediğimiz ŞEY şu anda hayattaki en zeki varlıktır, ne derseniz deyin. Ama şu duruma bakıldığında bırakın en zekiyi, zekasının varlığından dahi şüphe ediliyor. İnsan ne kadar gelişirse o kadar ilkelleşecek mi? Felsefe, Fizik, Matematik vs. bunlar hep ilerler fakat bunları ilerletmek için gerilememek gerek. Evet, bunları ilerletme sırası k

Ne Biliyorsun?

Bilgin ne senin? Benim yok. Peki senin var mı? Bildiğini mi biliyorsun ya da sanıyorsun? Hayır, bu kesinlikle yanlış. Bunda şunu demek istiyorum, eğer ki sen bildiğini sanıyorsan cahilsin, aksi durumda yine cahilsin! Peki bilgi nedir? Bu arada bana şunu söylemeye kalkabilirsin, içinden, peki sen ne biliyorsun? Yazdıklarını bilmiyorsan neden yazıyorsun? Nedenini söyleyeyim, bildiğimi iddia etmedim asla (ne haddime) ayrıca bildiğim için değil düşündüğüm için yazıyorum. Peki bunu nereden biliyorum? Bilmiyorum! Bilgiye geri dönelim. Bilgi nedir? Bilgi tek şeydir: Bildiğin şeylerin evrendeki ve dışındaki tüm bilgiler arasında kendi bilginin bir kuarkı oluşturan sicimin Planck uzunluğunun 1/googolplex(ya da 10 10000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000 )'den bile daha küçük parçası kadar olduğunu bilmektir ve bilinmesi iddia edilebilecek tek bilgilerden biridir. Ama bilgi bu kadar az olacaksa, bize göre, neden bu kadar fazla b

Neden Hiç, Nedir Hiç?

Nedir hiç? Bilmem nedir demek midir acaba? Hiç, hiçtir, olmayandır olamayan mıdır? Ne zamandır hiç peki? Hiç dediğimiz zaman zamandan bahsedebilir miyiz? Peki var olan birine göre hiçliğin tanımı nedir, ya da var mıdır? Tanımdan girelim ilk başta. Hiçlik olmayan mıdır? Olmayanın varlığından bahsedebiliyorsak bu nasıl hiç? Hiçliğin varlığı nasıldır? Hiç, hiç ise, var da var ise hiç ve var arasında ne vardır? Yokluk! Hiçlik ile yokluk farklıdır, hiçlik yokluğun olmamasıdır. Yok olan da vardır aslında ama hiç olan asla! Ama neden yine HİÇ'i irdeliyoruz yoksa? Bu bizim düşünce gücümüz, olmayan şeyi olmuş gibi kabul edebiliyoruz. Ama olmayanın olmamasına hiçlik denir, olmayanı sorgularsak hiçi sorgulamış olmayız. O zaman bu yazı niye? Hiç hakkında bu kadar az şey bilmemizin, ya da düşünmemizin nedeni de bu mu? Ama sadece varlığını düşünüyoruz, kendisini değil. Hiç sözcüğü vardır sadece, ama tanımı yokluğun yokluğudur, "senin anlayacağın biçimde yoktur." Nasıl ama yani? Y

Korkular Üzerine

Bu yazıdaki konu felsefe ile alakalı olsa da blogdaki daha önceki yazılarla pek ilgisi... Bu ne demek peki? Korku nedir? Tanımı nedir sorusu yine... Korku korkmaktır, peki korkmak ne? Korku her şeydir, her duygu korkuyu doğurur. Peki korkmak ne? Korkmak, düşünmekten korkmak, ölümden korkmak, felsefeden korkmak, insandan korkmak... Her şeyde biraz korku vardır insanda bana göre ve bu korku insanların içindeki hisleri oluşturur. Cesur insanlar da korkar, onlar genelde korkmaktan korktukları için korkusuz görünürler fakat asıl cesurlar korkuların vereceği faydayı bilenlerdir. Evet, korkudan bahsederken biraz da kuruntulara girelim. Kuruntu nedir? Bana göre kuruntu düşünsel bir bağımlılıktır, ve düşünme budur aslında. Düşünme bir düşünsel bağımlılıktır. Düşün düşün nereye kadar! Sonu ne olacak bunun? Düşünce "kendine" sarhoş da eder adamı, bağımlı da... Ben neden diyorum bunları? Ben de öyle miyim yoksa? Bilmem, öyle mi görünüyorum? Neyse, benim yazıyı yazan kişi olmaktan baş

Gerçeklik Gerçeği

Önceki yazıda ufaktan irdelenen gerçekliği şimdi iyice irdeleyelim haydi. Gerçeklik tanımını yapması en zor şeylerden biridir. "Gerçeklik nedir?" sorusu aslında bundan sonra kafamızı kurcalayacak en büyük soru olabilir mi? Aslında bunun gerçek olduğunu nereden anlayacağız? Herkesin gözlemlerinin farklı olmadığı durumlarda bu soru pek fazla bir şey ifade etmeyebilir, çünkü farkı anlayamayacağımız için bize bir önemi olmayacak, ya aksi durumda? Peki diğer insanların gözlemlerini aslında bizimki ile aynı olmayabileceğini, çünkü bizim onların gözlemlerini anlamak için bizim de gözlem yaptığımızı düşünürsek işler içinden çıkılmaz bir hal almaz mı? Tıpkı kapalı ve karanlık bir odada doğan bir bebeğin odanın dışındakileri düşünmesi gibi... Ama bebek neren bilecek, ya da tahmin edecek, dışarıda bir şeyler olduğunu? Dışarıdan kimse yok, annesi de içeriden. Peki o halde biz nasıl düşünebiliyoruz bunu? Ya da tüm gözlemler doğru mu? bu demek oluyor ki her şey gerçeklik olabilir. Düşünm

Gerçekliğin Gerçekliğinin Gerçekliği Üzerine...

Yazılara uzuun bir ara vermiştim fakat devam ediyorum(haftada bir veya iki de olsa) tüm kalan hızımla! Gerçeklikle devam: Şair ne diyor: Bir bardak su gibi çalkalandı dünya, Söndü istikamet, yıkıldı boşluk. Al sana hakikat, al sana rüya, İşte akıllılık, işte sarhoşluk... Ve aynı şair yine aynı şiirde: Anladım ki iğnede, cımbızda yokmuş, Fikir çilesinden daha büyük işkence. diyor. Ne demek bunlar... Bu yazıda okuduğun zaman kafan allak bullak olacak demek... (Şair kim dersen söylemeyeceğim, söylersem duymazsın şu anda, ileride de yazmayacağım fakat ipucu etiketlerde...) Şimdiden öyle olmadı mı? Neyse, konuya devam edelim. Gerçeklik... "Gerçek olan bir şey ne kadar gerçektir?" şeklinde bir soruyla başlayalım. Cevap:????................ Yok! Cevabı yok! Bilinmezlik örneği al sana en başta. Neden peki? Cevap, bunun bir cevabı var, şudur cevap: Gerçeklik algısı, bizim beynimizin oluşturduğu bir şey midir? Evet. Beynin olmadan "gerçek" "DEDİĞİN"

Seç Seçebilirsen: Dalga mı, Parçacık mı?

Seçebilir misin hangisi dalga, hangisi parçacık?  Önceki yazıda  dalga-parçacık ikililiği hakkında yazacağımı yazmıştım. İşte, bu yazı onunla ilgili... Peki bu ne demek? Dalga-parçacık ikililiği yani. Bu, ışığın hem dalga, hem de parçacık özelliği olduğunu ortaya koyuyor. Ama ışık dediğimiz şey ne bana onu söyle sen? Işık dediğim, fotondur. Foton nedir peki? Foton bilimsel olarak: "Elektromanyetik kuvvetin taşıyıcısı ve ışığın yapıtaşı olan bozondur." Basitçe: "Işığın detayıdır." Peki şunu cevapla: Işık hani dalgaydı, ona ne oldu? Hiçbir şey. Hiçbir şey olmadı. Foton da ışık, dalga da. Işığın bazı özellikleri foton ile, bazıları dalga ile açıklanır.  Fotonu biraz açalım.Fotona "ışığın detayı" dedik. Bu doğru. Foton ile ilgili en önemli özellik, fotonun kütlesinin olmamasıdır. Nasıl yani, kütlesiz mi? Evet, aynen öyle.  Bir de fotoelektrik etki var! O nedir? Bunu da Einstein söylüyor. Ne peki bu? Bu, bir maddeye ışık ya da elektromanyetik dalga,

Ne Zaman, Hangi Zaman?

"Ne zaman?" sorusunu soruyor herkes. Ama hiç kimse "Hangi zaman?" diye sormuyor. Acaba sadece tek bir zaman mı var, yoksa aynı anda farklı şeylerin yaşandığı farklı zamanlar da mı var? Ya da şöyle mi diyelim: "Paralel evren" derken aslında "Paralel zaman" da demeli miyiz?" Bence evet. Buna Schrödinger amcamız da katılıyor, her ne kadar beni tanımasa da... Kuantum teorisi aslında bir şeyin aynı anda birden fazla yerde olabilmesi üzerine kurulu... Bu, Schrödinger denklemleri ile açıklanıyor ve kuantumun temeli... Şunu düşün: Acaba şu anda başka bir zamanda ne oluyor? Başka zamanların olması seni şaşırtabilir. Ama daha şaşırtıcı olanını ise Feynman, çift yarık deneyi hakkında bir açıklamasında söylüyor. "Young" by Mpfiz - Yükleyenin kendi çalışması. Licensed under GFDL via Wikimedia Commons - https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Young.gif#/media/File:Young.gif Yukarıda Young deneyi, yani Çift Yarık deneyini gör

Paradoks...

Paradoks nedir dersem aslında paradoksa girmiş olurum. Biraz soralım: -Paradoks nedir? -Paradoks, birbiri ardına gelen ve sürekli dönen sorular ve cevaplarının oluşturduğu dizidir. -Peki o zaman, söyle bana "Neden" ve "Nasıl" soruları paradoks mudur? -... -Ben söyleyeyim. Neden dediğinde cevaplar her zaman birbirini Nasıl ile birlikte takip edecektir, dene de gör. -Deneyeyim. 1. Soru:Neden ben bu yazıları okuyorum? 2. Soru:Ben neden bu yazıları okuduğumu soruyorum? 3.Soru:Ben bu yazıları nasıl okuyorum? 4.Soru:Ben neden gözlerimle bu yazıları okuyorum? ............. Evet, işte gördünüz. Paradoks sadece "Yalan söylediğini söyleyen bir insan yalancı mıdır?" tarzında bir şey değildir. Evet, bu belki pek bilinmeyen, hatta başka bir yerde okuyup duyamayacağın bir açıklamaydı... Belki literatürde o şekilde geçmiyor, ama ne olmuş? Ben bu şekilde açıkladım. Genelde yazılarımda bilimsel bilgiler kullanırım ama bu defa bilimi kendim yaptım. "Bil

Bilinmezliklerin Bilmecesi...

Nedir bilinmezlik? Bilinmezlik, bilmediğin bir şeydir. Evet, kaçamak bir cevap oldu sanki. Ama kaçamak cevaplar, cevapsızlıktan daha iyidir. Ama ben sizi böyle bırakmayacağım. Bilinmezlik Fizikçede, gözlemsizliktir. Felsefecede ise her şeydir. Bilinmezlik, olmadığındır, aynı anda da olduğundur. Olsa ne olur olmasa ne olur. Bilmecedir bilinmezlik. Bilinmezliği bilemezsin, bilebilecek olsa idin eğer, bilirdin. Demek ki "BİR"i bilmemeni istiyor. Dikkat edin, bu blogda yazılan her şey bilinçli şekilde ve kalıpta yazıldı, yazılıyor ve yazılacak. Bu bilmeceyi çözemezsin, bilinmez olmaz o zaman. Bilinmezi bilebilecek olsaydın bilmece olurdu. Ha ha, paradoks oldu. Bilinmezlik bir bilmece midir onu açıkla sen hele önce yoksa seni kandırıyor muyum ya da bu bir oyun mu kafanı karıştırmak için? Bilinmezliğin tamamı bilinmez ise, teferruatı ise bilmecedir dersem ne dersin? Bilmeceleri çözersin, evet burası doğru, ama bilinmezliği çözemezsin... Paradoks, değil mi? Sen öyle san ve sanmaya d

Zamanı Durdurmak...

Hiç düşündün mü zaman nasıl durur? Ya da durur mu? Veya durabilir mi? Zaman dursa ne olur diye peki? Bu düşünceler aslında senin benim gibi olduğunu gösterir eğer ki o soruları okumadan önce düşündüysen(Benim kendi hakkımdaki tanımımı  buradan  görebilirsin.). Evet, zaman... Zaman bir muammadır dostum. Zamanı açıklayamazsın şu anda ne sen ne de ben. Çünkü zamanın içindeyiz, ama aynı anda da değil gibiyiz. Sanki bir boyutta kayıp gidiyoruz ki zaten öyle... Ama kayan biz miyiz, yoksa zaman mı? Gözlemci farkı... Ama nasıl gözlemlersin ki bunu? Sen, ben, o hepimiz aynı zamandayız, ama dışına çıkamıyoruz. Çıksak ne olurdu acaba... Bu hareketin tersine gitmek, zamanı durdurur mu? Zaman duruyorsa eğer ki, o halde nası hareket olacak hareketli için? Ya da asıl soru şu mu: "Zaman boyutunda hareketli iken diğer boyutlarda da hareketli olmalı mıyız?" Evet, zaman... Zaman bir muammadır dostum. Zamanı açıklayamazsın şu anda ne sen ne de ben. Çünkü zamanın içindeyiz, ama aynı anda da d

Bir Sicim Karmaşası Hikayesi...

Bu, Bir Sicim "Karmaşasının" Hikayesi... Aman yanlış yazdım! "Karmaşası" yerine "Kuramı" demeliydim. Tam bir karmaşa ama, yanlış yazmakta haklıyım herhalde. Bana 11 boyutu var diyor evrenin. Adama sorarlar ama bunu nasıl kanıtlarsın diye? Her türlü denklemi yazar, çözer, yorumlarsın ama nasıl denersin bunu?  Bu yazı, Felsefece Fizikçe ile yazılıyor haberin olsun. Evet,bu yazı sicim kuramı ile ilgili. Pek sevmek ile sevmemek arasında kaldığım bir kuram ama aslında ben hep böyleyim, bu konuda sonra yazarım.  Kuramı biraz tanıtalım. Seni sıkacağını bildiğimden yine abartılı ve değişik hikayeler uydurup anlatacağım. Der ki bu kuram: Sen, ben(kuramdan değil kendimden bahsediyorum), o, biz, siz, onlar, evrendeki maddeler, parçacıklar dahil gördüğün göremediğin her bir şey kesinlikle "Sicim" denen tek boyutlu "sicim"lerden oluşmuştur. Ama ne acayip ki tek boyutlu sicimlerden oluşan bildiğimiz 3 Uzay boyutlu maddeler var ve bunlar çooook. 11

Detaylar Üzerine...

Bu aralar bir şeyler üzerine (daha önce Felsefe Üzerine  yazdım.) yazılar yazmaya başladım. Ama iyi de... Neyse, detaylar üzerine yazacağımı yazmıştım  daha önce. Herhalde zamanı. Bu yazı, detaylar üzerine Felsefece yazılmış bir yazıdan ibaret olmaz İnşallah, çünkü öyle olunca hiç kimse bir şey anlamamış oluyor. Gel gelelim işin aslına... Nedir detay? Karmaşıkça olmadan bütün... Karıştır bakalım karmaşıklaşsın biraz, o zaman ne oluyor bir bak. Ne oldu, ben sana açıklayayım. Gerçekler kazanında karıştırmadan önce gördüğün detaydı, karıştırdın ve bütün oldu... Yani dediğim: "Detaylar, bütünleri oluşturur." Bunu biliyor herkes. Peki o zaman, şöyle dersem fazla mı radikal olur: "Bütünler detayları oluşturur." Bu da benim fikrim. Ya da şu daha ilginç: "Her detay, aslında bir bütündür, bütünlerin değeri ne kadar ise detaylar da o kadar önemlidir." Ne diyorsun? "Asıl sen ne diyorsun, manyak mısın?" diyeceksiniz bana. Bunu söylemekten bıktım artık, b

Kime Göre, Neye Göre, Hangi Zamana Göre?

Kime göre dersiniz ben bu yazıyı yazdım ya da yazmadım? Evet, bu defa "Pat!" diye girdim yazıya. Kesinlikle haklısın. Peki gerçekten öyle mi? Şimdi "Yine mi felsefe!" diyebilirsin ama bu defa da yanıldın maalesef. Bu konu kesinlikle fizik, hatta dibine kadar! Dibine kadar dediysem dibine kadar girmeyeceksin korkma. Ben de öyle. Ama bir gün kafama eserse girerim ve dağıtırım ortalığı... Neyse, buna biz görelilik diyoruz Fizikçede. Geçen yazıda  bahsettim Felsefece ve Fizikçeden. Adı bu olmasa da ne fark eder, anladın sen herhalde. Devam edelim, konudan kopmuş GÖRÜNMEYELİM. Evet, başlıktaki sorular karışık, ben sana açıklayacağım merak etme sen hiç. Yorma hiç o olan fakat kullanmadığın aklını... Sence neden bunları yazıyorum, yani az önceki cümleyi(Sana koordinat vermek zorunda değilim.)? E bu da biraz bekle, düşün, sonra devam et anlamına geliyor herhalde... Hatta sana biraz müzik, düşünmene yardım eder. Müzik bitince devam et sana tavsiyem. Oldu mu? Neyse sen bun

"Fizik ve Felsefe"nin Dili

Başlıyorum, hazır ol! Bu yazı kafanı allak bullak edebilir. "Fizik ve Felsefe"nin dili derken sen şimdi bu blogda kullanılan dil hakkında yazacağımı sanıyordun değil mi? Tahminim yanlış mı? Benim gibi yarı-akıllı yarı-divane, fizikçi-felsefeci karışımından oluşan bir manyaktan böyle bir şey bekliyordun, değil mi? Ha ha ha, yanıldın. Konu bu değil. Konu, Fizik ve Felsefe'nin dili. Bunlar hakkında bir şeyler yazarken şairin dediği gibi:(Hangi şair olduğunu tabii ki de söylemeyeceğim ki söyleyemem, beni duyamazsınız, yazmayacağım.) İman, ihlas, vecd ve aşk bunlar birer kelime, Kelimeyi boğardım verselerdi elime.  Ben de diyorum. Bazen, kelimeler düğümlenir ya hani, o bende hep oluyor, her zaman. E tabi ben de genelde, hatta hep, bu dili konuştuğum için normal herhelde. "Dil nedir?"  dersen eğer ki, bu Felsefedir. E Felsefe olan her şey felsefenin dilidir de aynı zamanda... Yanlış diyorsan yaz yoruma sen yanlışsın diye. Ben insan yemeyi sevmiyorum, merak etme gar

Hiç Aklına Gelir Miydi?

Gelir miydi aklına hiç bazı şeyler? Mesela bunu yazanın(Bu şahsiyet ben oluyorum.) aslında bir uzaylı olabileceği... Ya da bunu okurken aslında rüyada olabileceğin? Ya da aslında hiç olmadığın, senin benim rüyamda olduğun. Bu söylediklerimin hiçbir desteği yok, evet bunu biliyorum, ama aksini de iddia da edemezsin ki sen? Var mı bir itirazın? Ya da yalancının tekiyimdir belki de? Ya da sen öylesindir bunu ben nereden bilebilirim ya da sen nereden bileceksin ki bunların olup olabilemeyeceği? Ya da bu yazıya yazanın burada yazmaya başlamadan önce böyle ve bu üslupla hiçbir şey yazmadığı... Gelir miydi? Ya da soğukta şu anda üşüyen bir insanın çektiği acıların sorumlusunun yalnızca senin bir anlık mutluluğunun olduğu... Gelir miydi, söyle bana...  Neyse, biraz duygusal oldu gibi sanki ama arada bir gerek canım sizde. Ağlayacağım(!) birazdan. Bunları yalnızca senin aklına getirmemenle dalga geçmek için yapıyorum(Yalnızca bu yazı için geçerli.). Aklına gelenlere laf yok ama. Neden dalga

Kuantumun Fiziği mi, Fiziğin Kuantumu mu?

Evet, fiziğe de girelim biraz. "Fizik, kısaca bütün evreni, maddeyi, enerjiyi tanımlamaya çalışan bir bilim dalıdır." şeklinde bir tanımlama biraz sıkıcıdır, bense fizik için evrenin ta kendisi diyorum. Çünkü evren, tamamen fiziğin ilgi alanındadır. Neyse, biraz da kuantum... "Nedir kuantum?" sorusuyla başlayalım. Kuantum, fiziğin atomaltı "BOYUTTA" sergileyeceği davranışları inceler. Bu tanım da sıkıcı oldu sanki. O halde şöyle diyelim: Kuantum, fiziğin "DETAYIDIR". Bu daha doğru. Çünkü detaylar her zaman oluşturdukları bütünden küçüklerdir. "Detay" kavramı hakkındaki felsefemizi sonraya bırakalım. Evet, kuantumun fiziğini açıkladık, peki fiziğin kuantumu ne? Böyle bir ifade, daha önce hiçbir yerde geçmemiştir(Burası hariç, ya da ben öyle biliyorum.). Neden böyle bir ifade kullandım sizce? Kuantum fiziği, gariplikleriyle ünlüdür. Buna göre bir parçacığın yeri belirlenemez. "Belirleyemezsin kardeşim! Senin gücün bu kadar!" d

Felsefe Üzerine...

Nedir felsefe? Sorgulamak basitçe. Belki öyle, belki değil. Peki sorgulamak mı sadece? Hayır tabii ki de. Nedir o halde? İşte şu anda yapıyoruz ya. İşte bu tam da felsefe. Başka ne? Orası meçhul oraya girme. Bu da felsefe. Karmaşadır felsefe düzenlice. Paradoks olur bazen. İşte az önceki gibi. Felsefe paradokstur, sorgulayarak oluşur. Ama belki de bunların hiçbiridir. Hiçbir şeyden emin olamayız. Şüphedir felsefe şüphe. Aslında "YOK" olmayı, "VAR" olmakla kıyaslamak değildir sadece. Hatta o değildir kesinlikle, ona "HİKMET" denir. Oraya girme orası karışık içine girersen ne sen çıkarsın ne de ben çıkarım ne de başkası. O kadar zeki değilim hatta hiç değilim. "Haydi artık, konuya dönelim." dediğinizi duyar gibiyim, ama konudan hiç ayrılmadık ki. Konu felsefe, ben felsefe, sen felsefe, o felsefe... Tabii ki anlayana ve yapana. Neyse bitireyim artık yazıyı. Aslında uzuuun uzuuun yazılar yazmasını ben de biliyorum, ama fazla sıkmasın. Bitti bu yazı b

Bu bloğun ilk yazısı...

Evet, bu buradaki ilk yazım. Bu yazıda blog ve kendim hakkımda birkaç şeyler yazacağım,ki başladım bile. Evet, belki bu kendi hakkımdaki ilk yazım. Bu yazıyı okuyacaklar beni garipseyecek, biliyorum, gerçekten öyleyim aslında. Fizik ile uğraşan ve felsefe yapan biri kadar garibim... Aslında bu blog, tam da bu ikisi üzerine kurulu. Blogda daha çok düşündürücü şeyler yazacağım. Sonuçta fizik bu... Zor(!). Hele felsefe... Kesinlikle hayır, buna karşıyım. Fizik aslında sadece hayal... Hayaiperest biri olarak hayal ettireceğim. Aynı anda felsefe de yazacağım. Felsefe de aynı fizikle. Ama tabii ki aynı anda değil, lafın gelişi yazdım. Evet, sanırım burada bitiriyorum. Belki de garip olan ben değilimdir, ne dersiniz? (Bundan önceki cümle felsefe ile ilgili bı blogdaki ilk cümlem. İlk cümlemizi de yazdık "belki" de... )